

İlginç!
Ne mi?
Orhun Yazıtları için “çok geç döneme ait” diyenleri duyduğum üniversite yıllarım… Orhun Yazıtları’ndan bihaber Türkçe-edebiyat öğretmenlerim… Konusu olduğunda, ilki 732 yılında Göktürk Devleti kağanı tarafından dikilmiş yazılı taşlar diyerek geçiştirilen derslerim… İlginç değil mi?
Orhun Yazıtları Nedir?
Bir devlet yöneticisi ulusuna seslenmiş, hesap vermiş, 732’de! Bugün özendiğimiz modern Avrupa’da millet bilinci açısından ülke sınırları deyince kendi tarlasının sınırını korumak için ağaç parçalarından duvar yapan sözüm ona medeniyetler akla gelirken bir liderin kendi devleti ve ülkesi için yaptıklarını taşlara işlediği yazıtlardan söz ediyorum! İyi ama dünya tarihi için önemli mi? Söz konusu Türkler olunca tarih kitapları -ki aslanlar kendi tarihlerini yazmadığı için kitaplar avcıları methetmeye devam edecektir- sayfalarını hızlı hızlı atlatmayı sever! Üstelik onlar için pek de önemli olmayan bu yazılı anlatım bizim için bugün bile çok şey anlatmaktadır ki yeri geldiğince sıkmadan onlardan da bahsedeceğiz.
Güneş Batmayan İmparatorluk!
Konuya dönelim ve ilk İngilizleri ele alalım: Güneş Batmayan İmparatorluk… Güneş batar mı batmaz mı bileyiz ama adım attıkları yerde sömürünün âlâsını yapmakta mahir kıymetli toplulukların(!) bugün dünyaya medeniyet ve demokrasi öğretmeye kalkışmalarına bakmayın; ilk yazılı metinleri kendilerince “çoban” olarak tarif edilen bir adamın şarkı sözleri… Şarkı da dersek şarkıya ayıp olacak, izahı için hiçbir birliktelik sağlanamayan birkaç cümlecik… Çok da üstlerine gitmeyin canım, Türk medeniyeti 14. yy.da gök cisimlerinin hareketlerini incelediği dönemde kendileri Canterbury Hikâyeleri ile tatmin olmaktaydı! Bazen düşünürüm de dil ve millet ilişkisini bu denli geç oluşturanların dilini bugün dünyada bilim dili olarak ilan etmeleri ve ülkemizde ana dilinden daha iyi İngilizce bilenlerin Orhun’dan habersiz olabiliyor olması insan aklına hakaret olsa gerekir! Geçelim…
Aşk Dili (!) ve Fransızlar
Fransızlar… Edebiyat ustaları (!) ve de medeniyetlerin en nazenin (!) dili… Bunlar ilk yazılarında İngilizler gibi değiller, nereye bakarsanız ilk şiirleri için M.Ö. 800 tarihleri gözünüze çarpar! Ne acı ki bir türlü rastlayamazsınız onlara… Yer yarılır yerin içine girerler. Bir tane örneği size sunulamaz çünkü o kadar kutsal ki Tanrıları göğe çekmiştir şiirleri! Gerçi unutmadan 100 kelimesi olmayan bir antlaşmaları var 840’lara ait, orası önemli tabii… İki koca yüzyıldan daha uzun ve üzüntüyle söylemek gerekir ki Türkçeden daha büyük hassasiyetle öğretildi bu millete! Güler misin, ağlar mısın… Bu kısmı geçmeden belirtelim, şükür ki Fatih astronomi bilginleri İstanbul’a toplatıp gök cisimlerini sınıflandırırken bunlarda birkaç şair çıktı da aşk şiiri yazdı!
Çalışkan ve Üstün (!) Irk: Almanlar
Almanlar! Üstün ve çalışkan ırk(!)
Doğru, 750’de şiir yazarlarmış, üstünlükleri bu olsa gerek! 60 civarı kelimeleri var, o tarihlerde yazıya geçmiş! Yeter, sonuçta binlerce kelime olsa kendilerini tarif için dünya dillerinde vasıf ismi kalmazdı herhâlde!
Eşitliğin (!) Mimarları Ruslar
Ruslara değinmezsek olmaz! Şahsen ben rastlamadım ilk eserlerine… Biliyorsanız yorum kısmında belirtiniz! Şükür ki bunların dilleriyle pek ilgilenmedik de yüzlerce yıldır sözüm ona liderlerinin ve fikirlerinin ardında koşan binlerce fedaimiz oldu ve hâlâ mevcut! Yazık…
Sapkınlıkta “Antik”ler
Peki ya her türlü “fahiş” nesnenin kaynağı Yunanlar? Doğru, onlar da vardı! Haklarını yemeyelim köleliği meşrulaştırmak adına “12 levhada” yazıyı kullanmışlar! Sen kölesin ben üstünüm demek adına dünya sahnesinde medeniyet denilen soyut varlığın somut örneği olan yazı onlarda mevcut…
En Kıymetliler
Kur’an-ı Kerim’i tıpkı hiç açıp okumadığımız gibi duvarda asılı tutarsak siz Arpalara ait herhangi yazılı eser duydunuz mu? Yahut İslam öncesinde Farsların yazılı eserleri nerede? Herhâlde binlerce yıl tapındıkları ateş kül etmiştir… Kutsal kitabı hoş ellerinde yazmadılar mı canım, diyebilirsiniz; hakkınız da var fakat bizzat kendilerinin ürettiği -ki yok- o muhteşem eserlerden söz ediyorum! İlkokul bilgimizle Kâbe duvarlarına para için asılan yarışma şiirlerini hepimiz biliyoruz elbette fakat bugün petrolle yakaladıkları o kıymetli evrensellik ve çağ ötesi tutumu bir türlü göremedim de…
İnekseverler
Hintliler! Sanskritlerin “ineksever” evlatları! Yazılarını bir türlü göremediğimiz ama tapınaklarındaki taşların yaşından hareketle dillerini ve ilahilerini M.Ö. 2000’li yıllara götürdüğümüz kıymetli dil… Hocaların hocası Osman Nedim Tuna, 160 kelimeden fazlasını Sümercede -ki Sümercenin Türkçenin akrabası olduğu konusunda, modern bilim ne kadar aksini belirtse de, en ufak şüphem yok- ispatlarken Türkçe, M.Ö. 4000 yılına geriye götürülemezken ne hikmetse, bu Hintlileri bilim çok seviyor olsa gerek, dilleri ve ilahileri M.Ö. 2000’li yıllara kadar gidiyor! Ben de anlamadım doğrusu, tevellüdümüz yetmedi demek ki! Destanlarının kökeni için bakıldığında “muhtemelen, olasılıkla, ihtimaldir ki” gibi ifadeleri başına koyarak M.Ö. 800’lü yıllar işaret edilmekte; artık inanmak bize kalmış, sonuçta bilim “Fahişliğin” kaynağı olan paranın ve nesebi Yunana dayanan sözde bilim adamlarının elinde…
Amca Çocukları: Çinliler
Çinliler ise bu konuda tarih sahnesinde diğerlerini “çocuk oyuncağı” yapacak büyük bir külliyatın merkezindedir. Bunu da kuşku yok ki tek başına oluşturduğunu söylemek mümkünken Şanghay’da 2013 yılında keşfedilen yazılar her şeyi alt üst etti. Yazılar incelendiğinde çizim şekillerinin Göktürk damgalarıyla örtüşen bariz noktalar mevcut! Çince olduğunu iddia edip de tamamı gizlenen yazılı kaynağın hâlâ anlamlandırılamamış olması Çinlilere ait olmadığı noktasında insan aklında çok şey uyandırmış olmalı. Zaten bulunduğu yer Ötüken Ormanı’nın güney doğu uç noktası! Bilimin işine gelmez tabii!
Son Söz
Uzatmayalım ve asıl konumuza dönelim! Orhun Yazıtları elbette Türklerin yazılı tarihine ait bir başlangıç kabul edilemez! Ancak çoğu medeniyetin (!) tabir yerinde mi bilmiyorum, henüz “donu” yokken bir lider ulusuna hesap veriyor! Aşk şiiri de değil yani! Bir ulusun aklının taşa nakşedildiği muazzam yapılar! İlerleyen yazılarımızda yazıtlarla ilgili detaylı incelemeler anlaşılır olmak kaydıyla verilecek elbette ama yazıtlar, yıl olarak tarih sahnesinde sadece Türk tarihi için değil dünya için bir başlangıçtır!
Bize Düşen
Gelelim bize düşen hisseye! Saçı olmayan kız, teyzesinin saçıyla övünür desem tutmaz çünkü bunlar teyzemiz değil, öz atamız! Öz atamız millet olmayı öğretirken biz, millet kavramını yok etmekle meşgul değil miyiz? Kendi dilimize ne kadar nankörüz, değil mi? “Zükeliberg”i, “Cik”lemeyi, “Tik”lemeyi bile 10 yaşındaki bebemiz tanıyor değil mi? Mevzu öz yazılarımız olunca, kendimiz olunca 730 çok geç demek kolay tabii!
“İl tutsık yir Ötüken yış ermiş!” (Oturulacak yer, devlet olunacak yer Ötüken Ormanı imiş!) derken ne kadar da haklı… Ötüken deyip geçmeyiniz çünkü o orman bizim özümüz, kimliğimiz ve arı, duru, öz dilimizdir! Yapılan sadece bir benzetme, bir mecaz yani! O kadar uzağız ki onu bile göremeyecek kadar “cik”lemeye, “like”lamaya alışmışız! Yazık bile denmez ama çok yazık etmişiz…
Kaynakça yahut Olmayan Kaynakça
Bu arada bu yazının altına da dipnot olarak da bile isteye kaynak vermiyoruz! Versek ne olacak? Kaynakları Facebook’ta bulamayız zaten! Kaynağı yazarak da uzatmayalım! (Konuyla alakalı, bakılası külliyat için iletişime geçebilirsiniz.)
En Son
Sorular da söylenecek söz de uzar gider ama Nefî’nin dediği gibi “Sözün gevher olursa yegdür itnâbından”

Ne dilime, ne hâlime;
Ne de kendime…
Millet olmaktan bihaber
üç densiz güruhun peşine,
Medeniyet diyerek
Düşmüşüz ya;
Ona yanarım!