Harf Seç ve Sözcük Ara
paganizm Fr. paganisme
top. b. çok tanrıcılık
Birçok tanrının varlığı düşüncesini benimseyen inanç.
pakt Fr. pacte
antlaşma
İki veya daha çok devletin saldırmazlık, savaşta iş birliği vb. konularda kararlaştırdıkları ilkelere uygun davranmayı kabul etmeleri durumu.
paleontoloji Fr. paléontologie
taşıl bilimi
Taşıllara dayanarak jeolojik devirlerde yeryüzünde yaşamış varlıkları, yerin geçmişini inceleyen bilim dalı.
palyatif Fr. palliatif
1. geçici, 2. tıp geçiştirici
1. Kısa ve belli bir süre için olan. 2. Tedavi edici etkisi olmayan, ağrı ve sızıları geçici olarak azaltan, dindiren (ilaç vb.).
pandül Fr. pendule
fiz. sarkaç
Durağan bir nokta çevresinde ağırlığının etkisiyle salınım yapan hareketli katı cisim.
panel Fr. panel
açık oturum
Seçilmiş bir konuşmacı grubu tarafından güncel, siyasal, sosyal ve bilimsel konuların veya sorunların herkesin izleyebileceği bir biçimde açık olarak tartışıldığı toplantı.
panik Fr. panique
ürkü
Ani dehşet duygusu.
panorama Fr. panorama
genel görünüm
Bir yerin, bir olayın dıştan görünümü.
panoramik Fr. panoramique
genel görünümlü
Dıştan görünüşlü.
panteist Fr. panthéiste
fel. tüm tanrıcı
Tüm tanrıcılık yanlısı olan.
panteizm Fr. panthéisme
fel. tüm tanrıcılık
Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi tanrı olarak gören öğretilerin genel adı.
Panturanizm Fr. pantouranisme
Turancılık
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ortaya çıkmış olan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım.
Pantürkizm Fr. panturkisme
Türkçülük
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ortaya çıkan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım.
paradigma Fr. paradigme
1. değerler dizisi, 2. örnek, 3. db. dizi
1. Belirli bir alanda çalışan bilim adamlarının paylaştığı ortak değerler ve anlayışlar dizisi. 2. Durum ve niteliği benimsenmeye değer kimse veya şey. 3. Aynı söz dizimsel bağlam içinde birbirinin yerini alabilecek olan ve güçlü bir karşıtlık bağlantısı kuran ögelerin oluşturduğu bütün.
paradoks Fr. paradoxe
1. aykırı düşünce, 2. çelişki
1. Kökleşmiş inanışlara aykırı olarak ileri sürülen düşünce. 2. Söylenilen sözlerin, yapılan davranışların birbirini tutmaması.
parafazi Fr. paraphasie
ruh b. söz karışıklığı
Bir kelimenin yerine bir başkasını kullanma biçiminde görülen konuşma bozukluğu.
paralel Fr. parallèlle
mat. koşut
Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen.
paralelizm Fr. parallélisme
fel. koşutçuluk
Kişide, ruhsal ve bedensel olaylar arasında koşutluk bulunduğunu ileri süren öğreti.
paralizi Fr. paralysie
tıp inme
Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması.
parametre Fr. paramètre
mat. değişken
Cebirde bir denklemin katsayılarına giren değişken nicelik.
parankima Fr. parenchyme
anat. özek doku
Selüloz çeperleri kalınlaşmış, odunlaşmamış olan, değişik görevler yapan hücrelerin oluşturduğu doku.
parapent Fr. parapante
sp. yamaç paraşütü
Rüzgârın yardımıyla yüksek tepe veya yar başlarından boşluğa uçurulmak üzere yapılan paraşüt.
paratoner Fr. paratonnerre
yıldırımsavar
Yıldırımların zararını önlemekte kullanılan, ucunda bakır veya platin bulunan, 5-10 metre uzunluğunda demir çubuk ve bununla toprak veya kuyu arasında çekilen bakır telden oluşan koruma aracı.
parazit Fr. parasite
biy. asalak
Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlı.
parazitoloji Fr. parasitologie
asalak bilimi
Asalakların yapısını, yaşayışını, konakçıyla ilişkisini ve yaptığı hastalıklarla bu hastalıklara karşı girişilecek savaşı konu alan bilim dalı.
part-time İng. part-time
yarım gün
Belirli veya alışılmış çalışma saatlerinin yarısı olan süre.
partenogenez Fr. parthénogenése
biy. döllenmesiz üreme
Döllenmemiş yumurtanın gelişmesiyle oluşan üreme biçimi.
partikül Fr. particule
fiz. parçacık
Elektron, proton, nötron gibi atomu oluşturan parçaların her biri.
partisip Fr. participe
db. sıfat-fiil
Fiilden -en, -r , -ecek vb. eklerle türetilmiş ad ve sıfat görevinde kullanılan kelimeler.
partner İng. partner
1. eş, 2. ortak
1. İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu. 2. Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri.
pasifikasyon Fr. pacification
etkisizleştirme
Etkisizleştirmek işi.
pasivize Fr. passivisé
etkisizleştirilmiş
Etkisiz duruma getirilmiş.
pasör Fr. passeur
sp. pasçı
Voleybolda öbür oyuncuların vurması için topu, ağın üzerine yükselten oyuncu.
pastoral Fr. pastoral
ed. çobanlama
Kır yaşantısını ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarını anlatan edebiyat türü.
patchwork İng. patchwork
kırkyama
Kumaş artıklarını birleştirerek örtü, yorgan yüzü vb.ni yapma işi.
patent Fr. patente
buluş belgesi
Bir buluşun veya o buluşun kullanma hakkının bir kimseye ait olduğunu gösteren belge.
paternalizm Fr. paternalisme
fel. babacılık
Devletin türlü sınıflar üzerinde babalık ederek bu sınıflar arasında denge kurmaya çalışması işlemi.
patetik Fr. pathétique
dokunaklı
Etkili, insanın içine işleyen.
patriarkal Fr. patriarcal
top. b. ataerkil
Soyda, temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden (topluluk).
pedagog Fr. pédagogue
eğitimci
Eğitim işiyle uğraşan kimse.
pedagoji Fr. pédagogie
eğitim bilimi
1. Öğretim ve eğitimi kurallara bağlayan bilim kolu. 2. Öğretmenlik sanatı, uygulaması veya mesleği için gerekli bilgi ve becerileri kazandıran bilim dalı.
pedagojik Fr. pédagogique
eğitimsel
Eğitimle ilgili, eğitsel.
pedofil İng. pedophile
sübyancı
Ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan kimse.
pedofili İng. pedophilia
sübyancılık
Sübyancı olma durumu.
pedolog Fr. pédologue
1. çocuk bilimci, 2. toprak bilimci
1. Çocuk bilimi uzmanı. 2. Toprak bilimi uzmanı.
pedoloji Fr. pédologie
1. çocuk bilimi, 2. toprak bilimi
1. Konu olarak çocuğu alan ve onu her bakımdan inceleyerek özelliklerini belirten bilim. 2. Toprakların fiziksel, kimyasal, biyolojik vb. özelliklerini inceleyen bilim.
pedometre Fr. pédomètre
coğ. adımsayar
Yürüme sırasında gerçek sonuçlara varabilmek için geçilen yerin uzunluğunu anlayabilmek amacıyla ayağa veya bele takılan alet.
peeling İng. peeling
soyum
Üst derinin özel işlemlerle soyulması.
penaltı İng. penalty
sp. ceza atışı
Futbol ve hentbolda ceza alanı içinde yapılan kural dışı bir hareket sebebiyle yalnız kalecinin koruduğu kaleye ortadan ve tam karşıdan yapılan atış.
peneplen Fr. pénéplaine
coğ. yontuk düz
Erozyon etkisiyle oluşmuş, yumuşak engebeli yeryüzü parçası.
penis Lat.
anat. erkeklik organı
Erkeğin çiftleşme organı.
pentür Fr. peinture
boyama
Boyamak işi.
perfeksiyonist Fr. perfectioniste
mükemmeliyetçi, yetkinci
Herhangi bir alanda mükemmel olma yolunda aşırı çaba sarf eden kimse.
perfeksiyonizm Fr. perfectionisme
mükemmeliyetçilik, yetkincilik
Herhangi bir alanda mükemmel olma yolunda aşırı çaba sarf etme.
performans Fr. performance
başarım
1. Kişinin yapabileceği en iyi derece. 2. Herhangi bir eseri, oyunu, işi vb.ni ortaya koyarken gösterilen başarı.
pergola İt. pergola
gölgelik
Kazıkların ve belli kalınlıktaki dikmelerin üzerine bindirilmiş bir tür demir veya ahşap çardak.
periferi Fr. périphérie
1. kıyı, 2. çevre
1. Kenar. 2. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf.
peripatetizm Fr. péripatétisme
fel. Aristotelesçilik
Yunan filozoflarından derslerini öğrencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles’in felsefesi.
periton Fr. péritone
anat. karın zarı
Karın boşluğunun içini, bu boşluğun içinde bulunan bağırsakları, öbür organları kaplayan ve tutan zar.
peritonit Fr. péritonite
tıp karın zarı yangısı
Karın zarının çabuk ilerleyen veya kronik iltihabı.
periyodik Fr. périodique
süreli
Belirli aralıklarla yapılan, çıkan.
periyot Fr. période
1. dönem, 2. fiz. devir
1. Belli özellikleri olan zaman parçası. 2. Bir hareket, birbirinin aynı olan ve eşit zamanlarda yapılan başka hareketlerden oluştuğunda hareketlerin her biri veya bunların yapılması için geçen her zaman aralığı.
perküsyon Fr. percussion
müz. vurmalı sazlar
Davul, zil, timbal, tef gibi vurularak çalınan çalgılar.
persona non grata Lat.
istenmeyen kişi
Bulunduğu ülkenin yasa ve düzenlemelerine uymadığı durumda ilgili devletçe çalışması istenmeyen diplomat.
perspektif Fr. perspective
1. görünge, 2. bakış açısı
1. Eşya ve nesnelerin uzaktan görünüşü. 2. Bir olay, konu veya düşünce incelenirken izlenen belirli yön.
peruk Fr. perruque
takma saç
Farklı görüntüye sahip olmak için değişik renk ve boyda yapılarak başa takılan saç.
peruka İt. parrucca
takma saç
Farklı görüntüye sahip olmak için değişik renk ve boyda yapılarak başa takılan saç.
perukar İt. parrucchiere
berber
1. Saç ve sakalın kesilmesi, taranması ve yapılması işiyle uğraşan veya bunu meslek edinen kimse. 2. Bu işin yapıldığı dükkân.
pesimist Fr. pesimiste
fel. kötümser
Her şeyi kötü yanıyla ele alan, hep en kötüyü bekleyen, kötüye yorumlayan.
pesimizm Fr. pessimisme
fel. kötümserlik
Her şeyi en kötü yanından ele alan, her durumu karanlık gören ve hep en kötüyü bekleyen dünya görüşü.
petrografi Fr. pétrographie
taş bilimi
Taşların yapısını inceleyen bilim.
pik İng. pig
dökme demir
İçinde % 2’den % 6’ya kadar karbon bulunan bir demir karbon alaşımı.
pik İng. peak
ekon. değer bakımından yükselme
İktisadi çevrimdeki genişlemenin en üst noktaya ulaşması, genişlemeden tekrar daralmaya geçişi gösteren dönüş noktası.
pinpon İng. ping-pong
sp. masa tenisi
pipe-line İng. pipe-line
boru hattı
1. Doğal gaz arıtma ünitesinden alınan gazın, bir veya daha fazla dağıtım veya tüketim merkezine taşınması amacıyla tesis edilen boru şebekesi. 2. Petrolü, çıktığı yerden başka yere akıtan boru tesisatı.
pirogravür Fr. pyrogravure
dağlama resim
Tahta üzerine kızgın demirle yapılan bir tür resim.
pirosfer Fr. pyrosphère
jeol. ateş küre
Erimiş hâlde olduğu sanılan yer çekirdeği.
pitoresk Fr. pittoresque
resimsi
Durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer (görünüş).
plaj Fr. plage
kumsal
Denize, göle vb. yerlere girilebilen genellikle kumluk alan.
plaket Fr. plaquette
onurluk
Bir başarıyı veya durumu ödüllendirmek amacıyla verilen türlü biçimlerde levha.
planet Fr. planète
gök b. gezegen
Güneş çevresinde dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı.
planetaryum Fr. planétarium
gök b. gökevi
Gök olaylarını yıldızların, güneş, ay ve gezegenlerin konumlarını, hareketlerini küresel bir kubbenin iç yüzeyinde, çeşitli araçlarla gösteren yapı, yıldızlık.
plasenta Fr. placenta
anat. döl eşi
Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ.
plasman Fr. placement
ekon. yatırım
Parayı, gelir getirici, taşınır veya taşınmaz bir mala yatırma.
play-off İng. play-off
sp. üst küme
İçinde bulunulan lig maçlarının bir üst ligi.
playback İng. playback
söylemseme
Söylemsemek işi.
playmaker İng. playmaker
sp. oyun kurucu
Karşılaşmada oyuna yön veren oyuncu.
plaza İsp. plaza
iş merkezi
1. Birçok satış merkezinin bir arada bulunduğu yer. 2. Belli bir ürünün bütün çeşitleriyle sergilendiği ve satışının yapıldığı yer.
pleistosen Fr. pléistocène
jeol. Buzul Çağı
Dördüncü Çağın, yeryüzünün bugünkünden daha büyük bölgelerinin buzullarla örtülü bulunduğu dönemi.
plevra İt. pleura
anat. akciğer zarı
Göğüs boşluğunun içini ve bu boşluğun içinde bulunan akciğerin dışını kaplayan ince zar.
plonjon Fr. plongeon
sp. dalış
Topu yakalamak amacıyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sıçraması.
plüralist Fr. pluraliste
1. top. b. çoğulcu, 2. fel. çokçu
1. Çoğulculukla ilgili olan (kimse veya görüş). 2. Çokçuluk öğretisini benimseyen.
plüralizm Fr. pluralisme
1. top. b. çoğulculuk, 2. fel. çokçuluk
1. Çeşitli eğilimlerin, düşüncelerin, yönetimde etkisini kabul eden siyasi yöntem. 2. Gerçekçiliğin açıklanmasında birden çok ilkenin temelde bulunduğunu kabul eden öğreti.
plütokrasi Fr. ploutocratie
top. b. varsıl erki
Zenginler iktidarı, zenginlerin yönetimi.
plüviyometre Fr. pluviomètre
yağışölçer
Belirli bir zamanda, belirli bir yere düşen yağış miktarını ölçmeye yarayan alet.
polarizasyon Fr. polarisation
fiz. 1. kutuplanma, 2. polarma
1. Kutuplanmak işi. 2. Doğrudan doğruya kendi kaynağından çıkan bir ışığın, yansıdıktan veya kırıldıktan sonra gösterdiği özelliklerin tümü.
polemik Fr. polémique
1. söz dalaşı, 2. ed. kalem kavgası
1. Karşılıklı söz söyleme, sözle saldırma. 2. Siyaset, bilim, edebiyat vb. alanlarda yapılan karşılıklı sözlü tartışma. 3. ed. Yazılarıyla birbirine sataşma.
polen Fr. pollen
bit. b. çiçek tozu
Çiçekli bitkilerde erkek organın başçığında bulunan döl hücresi.
poliandri Fr. polyandrie
top. b. çok kocalılık
Bir kadının yasalara uygun olarak aynı zamanda iki veya daha çok sayıda erkekle evli olabildiği evlilik biçimi.
polifoni Fr. polyphonie
müz. çok seslilik
İki veya daha çok sesin müzik kurallarına uygun biçimde porte üzerine yazılarak düzenlenmesi.
polifonik Fr. polyphonique
müz. çok sesli
1. Çok seslilikle ilgili. 2. Birçok değişik sesin bir araya gelmesiyle yapılan (müzik).
poligam Fr. polygame
top. b. çok eşli
Aynı zamanda birçok kadınla evli olan (erkek) veya birçok erkekle evli olan (kadın).
poligami Fr. polygamie
top. b. çok eşlilik
Karı veya kocadan herhangi birinin birden çok sayıda olmasının toplumsal olarak onaylandığı evlilik biçimi.
poligon Fr. polygone
1. atış yeri, 2. mat. çokgen
1. Ateşli silahlarla atış alıştırmaları yapılan yer. 2. Açı oluşturacak biçimde dörtten çok kenardan oluşan kapalı şekil.
polijini Fr. polygynie
top. b. çok karılılık
Bir erkeğin yasalara uygun olarak aynı zamanda iki veya daha çok sayıda kadınla evli olabildiği evlilik biçimi.
politeist Fr. polythéiste
top. b. çok tanrıcı
Çok tanrıcılık yanlısı (kimse).
politeizm Fr. polythéisme
top. b. çok tanrıcılık
Birçok tanrının varlığı düşüncesini benimseyen inanç.
popülarite Fr. popularité
tutulma
Halk tarafından sevilme, ünlü olma, iyi tanınma.
popülasyon Fr. population
1. varlık, 2. nüfus
1. Canlı varlıkların sayısal yoğunluğu veya dağılımı. 2. Bir ülkede, bir bölgede, bir evde belirli bir anda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı.
popüler Fr. populaire
herkesçe tanınan
Herkes tarafından bilinen, ünlü.
popülist Fr. populiste
halk yardakçısı
Halkın hoşuna gidecek davranışlarda bulunarak kendine avantaj sağlayan kimse.
popülizm Fr. populisme
halk yardakçılığı
Halkın hoşuna gidecek davranışlarda bulunarak kendine avantaj sağlama işi,
porfir Fr. porphyre
min. kayaç
Yer kabuğunun yapı gereci olan bir veya birkaç mineralden oluşan kütle.
portör Fr. portör
tıp taşıyıcı
Kendisi hastalığa yakalanmaksızın o hastalığın sebebi olan mikrobu taşıyan kimse veya hayvan.
post-it İng. post-it
Post-it tescilli marka adından
Pusulacık
postmatüre Fr. postmaturé
tıp geçdoğan
Normal zamanından sonra doğan (bebek).
postulat Fr. postulat
man. ve mat. ön doğru
1. man. Bir bilimin kuruluşunda temel görevi görmekle birlikte belikten daha az olma ve tanımlanmayan ilkel gerçek. 2. mat. İspatsız kabul edilen önerme.
poşet Fr. pochette
torba
Genellikle plastikten veya kâğıttan yapılmış, içine öteberi koymaya yarayan, çeşitli büyüklükte olabilen taşıma gereci.
potansiyel Fr. potentiel
1. gizil, 2. fiz. gizil güç
1. Gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış olan. 2. Bir iletkenin herhangi iki noktası arasında bir elektrik akımının ortaya çıkmasına yol açan güç.
potpuri Fr. pot-pourri
müz. karmaca
Sevilen müzik eserlerinden seçilmiş bölümlerin arka arkaya seslendirilmesiyle oluşan müzik parçası.
pozisyon Fr. position
1. konum, 2. durum
1. Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi. 2. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi.
pozitif Fr. positif
1. olumlu , 2. mat. artı
1. Gözetilen amaca veya beklenilene uygun, yararlı. 2. Sıfırdan büyük, önünde artı işareti bulunan (sayı).
pozitivist Fr. positiviste
fel. olgucu
Olguculukla ilgili olan, olguculuk yanlısı.
pozitivizm Fr. positivisme
fel. olguculuk
Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte’un açtığı felsefe çığırı.
pragmatik Fr. pragmatique
fel. yararcı
Yarar peşinde koşan.
pragmatizm Fr. pragmatisme
fel. yararcılık
Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren öğreti.
pratisyen Fr. praticien
düz hekim
Mesleğinde uzmanlık belgesi almamış olan (kimse).
prefabrik Fr. préfabriqué
kurma
Parçaları önceden hazırlanıp birleştirilerek oluşturulan.
prehistorya Lat.
tarih öncesi
Yazının bulunmasından önceki insan topluluklarının evrimini inceleyen bilim.
prematüre Fr. prématuré
tıp erkendoğan, günsüz
Zamanından önce doğan (bebek).
prensip Fr. principe
man. ilke
Temel düşünce, temel inanç.
pres Fr. presse
sp. baskı
Top oyunlarında karşı takım oyuncusunun hareketini ve sonuç almasını engellemek amacıyla uygulanan yakın savunma durumu.
prese Fr. pressé
sıkıştırılmış
Bir alet yardımıyla birbirine yaklaştırılarak sıkı duruma getirilmiş.
presesyon Fr. précession
gök b. devinme olayı
Yerin dönme ekseninin tutulum düzleminin normali çevresinde bir koni çizecek biçimde çok yavaş olarak dönmesi.
prestij Fr. prestige
saygınlık
Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu.
prezantasyon Fr. présentation
tanıtma
Tanıtmak işi.
prezante Fr. présenté
tanıtılmış
Tanınması sağlanmış.
prezervatif Fr. préservatif
kaput
Cinsel ilişkilerle geçebilecek hastalıklardan korunmak veya kadının gebe kalmasını önlemek için erkeklerin kullandığı ince, saydam bir çeşit kılıf.
primat Fr. primate
hay. b. maymun
Dört ayaklı, iki ayağı üzerinde de yürüyebilen, ormanda toplu olarak yaşayan, kuyruklu hayvan.
prime time İng. prime time
altın saatler
Televizyonun en çok izlendiği saatler.
primitif Fr. primitif
fel. ilkel
Zaman bakımından en eski olan.
primitivizm Fr. primitivisme
fel. ilkelcilik
1. Avrupa sanatının çağımıza kadar geçirdiği gelişmelerden habersiz görünen, ilkel ulusların sağlam, kaba, saf, yalın biçimli sanatını benimseyen görüş. 2. İlkellik özlemini ileri süren düşünce akımlarının genel adı.
print İng. print
1. baskı, 2. bl. çıktı
1. Bir eserin basılış biçimi veya durumu. 2. Bilgisayarda yazılan bir metnin kâğıda dökülmüş biçimi.
printer İng. printer
bl. yazıcı
Bilgisayarda hazırlanan metnin yazılı sayfa hâlinde dökümünü veren araç.
probabilizm Fr. probabilisme
fel. olasıcılık
Bilginin ancak olasılık değeri olduğunu, kesin doğrunun bilinemeyeceğini, bilginin yalnız olasılığa erişebileceğini ileri süren teoriye dayalı kuşkucu öğreti.
problematik Fr. problématique
sorunsal
Doğru olma ihtimali bulunmakla birlikte, şüphe uyandıran, kesin olmayan.
prodüksiyon Fr. production
sin. ve TV yapım
Bir filmin çevrilmesi veya bir radyo, televizyon programının hazırlanması için gerekli çalışmaların tümü ve bu çalışmaların ürünü.
prodüktivite Fr. productivité
üretkenlik
Verilen emeğe ve yapılan masrafa oranla üretilen miktar, ürün verme gücü.
prodüktör Fr. producteur
1. sin. ve TV yapımcı, 2. tic. üretici
1. Bir filmin çevrilişiyle ilgili bütün yönetim işlerini üzerine alan, sermayesini veren kimse. 2. Üretimle uğraşan kimse.
profil Fr. profil
1. yan, 2. mat. yanay
1. Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü. 2. Bir cismin düşey kesiti.
program Fr. programme
1. izlence, 2. eğt. yetişek
1. Belirli şartlara ve düzene göre yapılması öngörülen işlemlerin bütünü. 2. Yapılacak bir işin bölümlerini, bölümlerin sırasını ve zamanını gösteren tasarı.
projeksiyon Fr. projection
1. fiz. iz düşümü, 2. sin. ve TV gösterim
1. Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünün oluşturulma işi. 2. Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi.
projektör Fr. projecteur
1. ışıldak, 2. yansıtım aygıtı
1. Karanlıkta bir hedefi aydınlatmak için kullanılan dar, uzun bir ışın demeti çıkaran ışık kaynağı. 2. Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünü oluşturulan alet.
proletarya Fr. prolétariat
emekçi sınıfı
Emeğini sermayeciye satarak geçimini sağlayanların oluşturduğu toplum kesimi.
proleter Fr. prolétaire
emekçi
Geçimini, emeğini sermayeciye satarak sağlayan kimse.
prolog Fr. prologue
ön deyiş
Bir eserde asıl konu olarak ele alınan olaylardan önce, geçmiş birtakım başka olguları anlatan ilk bölüm.
promosyon Fr. promotion
özendirme
Bir malı geniş kitlelere tanıtmak ve o malın sürümünü sağlamak amacıyla yapılan çalışmalar.
promönat Fr. promenade
gezinti yeri
Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge.
propaganda İt. propaganda
yaymaca
Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma.
propagandist Fr. propagandiste
tanıtıcı
Piyasaya yeni çıkarılmış ilaç, kitap vb. şeyleri tanıtan kimse.
prosedür Fr. procédure
1. işlem, 2. yöntem
1. Bir amaca ulaşmak için tutulan yol ve yöntem. 2. Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul, sistem.
proses İng. process
süreç
Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi.
prospektüs Fr. prospectus
tanıtmalık
İlaçların bileşimi, yan etkileri vb. ile nasıl kullanılacağını anlatan bilgileri içeren tanıtma yazısı.
protez Fr. prothèse
1. tıp takma, 2. db. ön ses türemesi
1. Eksik bir organın yerini tutmak, bir organın sakatlığını örtmek amacıyla yapılan (organ veya parça). 2. Aslında kelimede bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün ön seste belirmesi.
prototip Fr. prototype
1. ilk örnek, 2. model
1. Örneklik eden biçim veya nesne. 2. Tasarlanan ürünün tanıtım veya deneme amacıyla üretilen ilk örneği.
providansiyalizm Fr. providentialisme
fel. kayracılık
Evrendeki bütün olayları tanrısal sebebe dayandıran, insanların ancak Tanrı kayrasıyla, bağışıyla kurtulabileceğini ileri süren öğreti.
provokasyon Fr. provocation
kışkırtma
Herhangi bir kişiye, gruba, kuruluşa veya devlete karşı girişilen ve onları sonradan ağır sonuçlar verecek bir karşı eylemde bulunmaya zorlayan, önceden tasarlanmış girişim.
provokatör Fr. provocateur
kışkırtmacı
Kışkırtma işini yapan.
provoke Fr. provoqué
kışkırtılmış
Kötü bir iş yapması için harekete geçirilmiş.
prömiyer Fr. première
tiy. ilk gösteri
Sahneye konulan oyunun ilk temsili.
psikanaliz Fr. psychanalyse
ruh. b. ruhsal çözümleme
Freud’un geliştirdiği, insanın uyumlu veya uyumsuz davranışlarının kaynağı sayılan, bilinçaltı çatışma ve güdüleri araştırıp bilince çıkararak davranış sorunlarını çözme yöntemi.
psikolog Fr. psychologue
ruh bilimci
Ruh bilimi ile uğraşan uzman.
psikoloji Fr. psychologie
ruh bilimi
Duyum, heyecan, düşünme vb. olguları ve bunların yasalarını inceleyen bilim.
psikolojik Fr. psychologique
1. ruh bilimsel, 2. ruhsal
1. Ruh bilimi ile ilgili olan. 2. Ruhla ilgili olan.
psikolojizm Fr. psychologisme
ruh bilimcilik
Ruh bilimiyle uğraşma.
psikometri Fr. psychométrie
ruh b. ruh ölçümü
Ruhsal süreçlerin ölçülmesinde kullanılan, araçları ve yöntemleri gerektiren bir ruh bilimi dalı.
psikopat Fr. psychopathe
akıl hastası
Akıl hastalığına tutulmuş kişi.
psikopati Fr. psychopathie
akıl hastalığı
Düşünme, anlama, kavrama, karar verme, önlem alma vb. yeteneklerdeki eksiklik.
psişik Fr. psychique
ruh b. ruhsal
1. Ruhla ilgili olan. 2. Ruh bilimi ile ilgili.
pusula İt. bussola
yön belirteci
Üzerinde kuzey güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesi bulunan ve yön tespit etmek için kullanılan kadranlı araç.
puzzle İng. puzzle
yapboz
Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek resmi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu.
pülverizatör Fr. pulvérisateur
püskürteç
Sıvıları ve toz durumundaki maddeleri gaz veya toz durumunda saçmaya, atmaya yarayan tulumba veya körük biçimindeki aygıt, püskürme makinesi.
pünez Fr. punaise
raptiye
Düz, geniş başlı, kısa bir çivi görünüşünde, kâğıt veya karton vb. şeyleri bir yere tutturmak için kullanılan araç.
pürist Fr. puriste
dil b. özleştirmeci
Özleştirmecilik yanlısı olan kimse.
pürizm Fr. purisme
dil b. özleştirmecilik
Bir dili yabancı ögelerden arıtarak arı, katışıksız bir duruma getirmeyi ve kendi imkânlarıyla geliştirmeyi amaçlayan çalışma.