Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu hep ölümlüdür.
(Kültigin Yazıtı, Kuzey Yüzü, 10. satır)
İnsan koca bir deryadır. Öyle ki artık dünya dar gelir. Uzaya çıkar, kara delikler gözlemler. Lâkin hayatın bazı gerçekleri insan için var olmuştur. Doğmak, emeklemek, yürümek; sevmek, sevilmek, hakikati görmek… İşte insan için yol budur. Bu yolda insan kendi paralel evrenlerini yaratır durur. O evrenlerde insanı bazen muazzam ötesi bir yaşam bekler. Bazen sefillik için geçen bir ömür… Milyonlarca seveni olan da vardır, eşrefimahluk olmasına rağmen bir inek kadar değer görmeyen de… Hülasa insan, zekasını kullanarak varlığa ve doğal olarak yokluğa yön verir.
İnsan elinde boş levhalarla doğar. Kendi doldurur levhasını. Levhaya ne yazarsa yazsın son cümlesini yarım bırakamaz. Bırakmak istese de bıraktırılmaz. İnsan milyonlarca paralel evren içinde yaşar; seçer, seçilir. Fakat yaşarken şunu bilir ki bu yollar nihai bir yola çıkar. Belki ilk insandan beri sırrı aranan bir yol… O yoldan kaçış yoktur. Korkuların şahı, varlığın yokluğu, her nefsin hakkı…
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Yunus Emre’ye bunları söyleten ne ola ki? Yahut koca Cahit Sıtkı’yı bir ömür, korkusu ile yaşatan?
Uyuyorsun, uyanamıyorsun…
Uyanamayınca bir tahtın oluyor. Altın yahut gümüşten değil… Seçme hakkı da bitmiş oluyor o uyanamayışla… Meşe mi kestane mi gürgen mi çam mı? Akıl edip önceden seçtiysek son paralel evren hakkımızı kullanmışız demektir. Taht demiştik. Taht varsa saltanat olmaz mı? Olur hem de öyle olur ki… Belki ömür boyu o kadar insan seni dinlememiş. Varlığını önemsememiş. Şimdi belki birkaç damla yaş belki siyah gözlük…
Sahi, hepimiz bu hakikatle yüzleşiyoruz da neden korkuyoruz öyleyse? Ee yıllarca yaşadık. Bize verilen levhayı elimizden geldiğince doldurduk. Şimdi o levha kapanacak. Yıllarca verdiğimiz emek yarım kalacak. Hangi insan yarım kalmamıştır? Hangi insan her işini tastamam hâlledip de öyle geçmiştir bu saltanata? Korksak da yeridir, üzülsek de… Dante gibi 70 yıl demeyiz ömrümüze. O kadarcık yetmez.
Bu kadar mı korkuyorsun diye soralım ayna karşısında bir gün. Ne cevap alırız?
– Yahu korkmak değil de…
– İşte, nasıl anlatsam…
Yok efendim cevap yok. Korkacağız. Olması gerektiği gibi. Yalnız kuruntu yapmak olmaz. Hep korkuyoruz dedik de kendini hakikat yoluna adamış bir eren “Korkmayın yahu, bu bir düğündür!” deyivermiş.
Ömrümüzü hakikat peşinde, yaradılışımıza uygun yaşadıktan sonra varsın gelsin ölüm; boynumuz kıldan ince. Son sözümüz bir Rumeli türküsünden olsun:
Aman ölüm, zalim ölüm üç gün ara ver…
MUHİTTİN KANBUR