BİLGE KAĞAN, STARBUCKS’A NEDEN KARŞI ÇIKTI?

dağ arabası

Dikkat! Bu yazı tarihe, mitolojiye, etimolojiye, sosyolojiye ve psikolojiye gözlük tutmaktadır.

Kulaklarını tıka. Sakin ol. Önyargı kelimesini döner kapıya dahil olmadan önce bırak. Kendini asla akışa kaptırma. Hayır hayır, o şekilde düşünme. Sadece bizim verdiğimiz Gözlük’ü al ve gördüklerine odaklan.

İnsan göreceksin, insanlar göreceksin. Kulakların dışa kapalı ama bir Siren duyacaksın (bildiğimiz siren ama bildiğimiz sirenden çok fazlası). Hayır hayır aslında Siren duymayacak, Sirenler göreceksin. Yunan mitolojisinin iki kuyruklu deniz kızı Siren, Sirenler… Sirenleri tekrar duyacağız birazdan.

Eline Marifetnameyi alsa ne olduğunu arama motoruna soracak insanlar; muazzam bir gururla ağzını sağa sola yaya yaya yabancı isimli kahvelerini söylüyorlar ve üzerinde kendi adını görüp önce kendine, ardında karton bardağa tapınma merasimi yapıyorlar. Ah o karton bardağı tutmanın verdiği dayanılmaz haz… Sosyal medya hesaplarında yapılacak bardak paylaşımı ve kapanış…

Odesa destanında, Odiseus kendini gemiye bağlatmasaydı Sirenlerin ezgisine kapılıp ölecekti. Çünkü bu Siren denen deniz kızları öyle müthiş ezgilere sahipti ki insanı sarhoş edip kendine çekerdi. Kötü bir haberim var. Ne Odesa’dayız ne de gençlerimiz Yunan mitolojisinin uçuk kaçık, vurdulu kırdılı, tanrılı yalanlı dünyasında Odiseus gibi tedbirli.

Biz gençliğimizi bu Sirenlere yem etmek üzereyiz. Öyle bir hâl aldı ki bu durum, o bardağı kutsal sayıp büyük bir titizlikle eline almayana cahil gözüyle bakılıyor. Kıraathaneni yani okuma evini okey salonuna çevirirsen güzel ülkem, olacağı budur.

Daha çok yakın bir olay üzerine soralım; Korona virüsü ülkeyi terk etmemişken AVM’ye alışveriş için değil o ortamı özlediği için giden ve bunu kameralara özgürce ifade eden milyonlar hangi ülkenin insanı?

Devrimizin Sirenleri artık öldürmüyor, süründürüyor. Tutsak ediyor. Ayaklarımızı zoraki oraya götürüyor AVMlerin ışıltılı dünyasında kör kuyulara davet ediyor.

Peki başlıkta Bilge Kağan’dan bahsettim. 8. yüzyılda yaşamış bir Türk beyi ile 1200 yıl sonra kurulmuş bir kahve dükkânının ne ilgisi var?

Tabğaç budun sabı süçig ağısı yımşak ermiş. (Bilge Kağan Yazıtı Kuzey Yüzü 4. Satır)

Çin milletinin sözü tatlı, ipeği yumuşak imiş.

Bilge Kağan, çok büyük bir Türk hakanlığının kağanıdır. Ulaştığı sınırları yazıtlarda tek tek anlatmıştır. Bu yazıtlar Türk tarihi için çok önemli belgelerdir. 8. yüzyılda yazılan bu yazıtlarda bizlere muazzam öğütler vardır. Öyle sözler vardık ki daha o yıllarda sömürgeciliğe (emperyalizme) karşı çıkmıştır. Devamı şöyledir:

“Tatlı sözle ve yumuşak ipekle uzak milleti yakın edermiş. Yaklaştırdıktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı iyi cesur insana fırsat vermezmiş. (…) Tatlı söze ve yumuşak ipeğe aldanarak Türk milleti öldün, öleceksin!”

Bir eşitleme ile devam etmek isterim:

  • Tatlı söz, yumuşak ipek: Yabancı dil ve kültür
  • İyi bilgili insan: Sömürgeciliğe karşı çıkan insan
  • Aldanmak: Özenti olmak

Bize 8. yüzyıldan gelen bu mirası çok iyi anlamalı ve gençlerimize anlatmalıyız. Okumak, araştırmak, ahlaklı ve ilkeli olmak, vatana millete hizmet etmek gibi anlayışlar yerini; popüler olmak, ünlü olmak, çok tıklanmak gibi garip hâllere bıraktı. Bugün ipekle ve yumuşak sözle bir işgal yok. Bugün özendirerek fikir sarhoşu ederek kendine çekme var. Bütün derdi AVMlerde ya da sosyal medyada herkesin yaptığına özenmek olan insanların vatana millete ne hayrı olabilir?

Sirenler çalıyor, 8. yüzyılda da çaldı.

Sirenler çalıyor, yarın çok daha güçlü çalacak.

Sirenler çalıyor, ahlaksızlık nesillere ilmek ilmek işleniyor.

Sirenler çalıyor, sadece kulak tıkadığımız için ölmüyoruz. Fakat ruhlarımız siren arzusuyla yanıp tutuşuyor. Sirenleri susturana kadar karınca misali doğruya gözlük tutacağız!